31 Ocak, 2011

Oldboy (2003)


Sinema sektöründe Hollywood’un, dünya çapında açık ara farkla lider konumunda olduğu su götürmez bir gerçek. Taparcasına sevdiğim birçok başyapıt bu fabrikadan çıkmış olsa da, en nefret ettiğim yapımlar da bu tarlanın mahsülü. Özellikle son 10-15 yıllık süreçte Amerikan film endüstrisinde özgün senaryolara sıkça rastlayamamam, beni diğer ülkelerin filmlerine itti. Güney Kore sineması da, bu ülkeler içinde benim açımdan en sivrilen coğrafya pozisyonunda. Uzakdoğu sineması birçok izleyicinin önyargıyla yaklaştığı, çekik gözlü insanların görüntüsü ve konuşmaları ülkemiz vatandaşları tarafından komik(!) karşılandığı için, rast gelindiğinde ellerinin tersiyle iteklediği bir malzeme adeta. Halbuki gerçek bir sinemasever Uzakdoğu sinemasının nimetlerinden faydalanmakta ve bu topraklara sırf sinemasından dolayı sempatiyle yaklaşmakta. Bunca övgü dolu sözlerden sonra benim de iflah olmaz bir Uzakdoğu sineması hayranı olduğumu anlamışsınızdır. O zaman laf kalabılığını bırakıp, karşımızda duran Oldboy’a bir göz gezdirelim.

Oldboy için söylenecek ilk söz, her bünyenin kaldıramayacağı gerçeklikte çekilmiş, dillere destan bir intikam öyküsü olduğu. Zaten yönetmen Chan-wook Park, intikam öğesini çok çekici bulduğunu defalarca dile getirmiş, ve bu öğeyi bir üçleme halinde beyazperdeye taşımış. Oldboy da bu üçlemenin ikinci halkası. Yalnız “Ben bunun ilkini izlemedim bir şey anlamam, uzak durayım!” şeklinde bir düşünceye kapılmayın. Keza bu üçlemenin her filmi kendi başlarına birer anlam ifade ediyor. Aralarındaki tek ortak nokta intikam öğesinin işlenmesi.

Kahramanımız Oh-dae Su, kaçırılıyor ve bir odaya hapsediliyor. Fakat enteresan nokta, onu kimin ve neden kaçırdığı hakkında en ufak bir fikrinin olmaması. Gözlerini açtığında kendisini izbe bir odanın içinde buluyor. Dile kolay tam 15 sene boyunca bu odanın içinde yaşamını sürdürüyor. Yemeği ve suyu küçük bir delikten kendisine uzatılıyor; tıraş olmak, yıkanmak gibi temel ihtiyaçları, odanın içine salınan bir gazla uyutulduktan sonra başkaları tarafından hallediliyor. Bu şekilde tek bir insan yüzü görmeden, yavaş yavaş akıl sağlığını kaybederek geçirdiği 15 senenin sonunda, yine gazla uyutulduğu bir günün sonunda kendisini bir anda dışarıda buluveriyor ve daha önce bahsettiğim intikam öğesi de tam burada devreye giriyor. “Beni 15 sene boyunca kim, neden hapsetti?” Bu sorunun cevabını bulmak için öfkeyle yanıp tutuşarak yollara vuruyor kendini.

Konu zaten yeterince merak uyandırıcı. Ama yönetmen, bu karakterin odada geçirdiği yılları o kadar enfes tasvir ediyor ki, biz de Oh-dae Su ile birlikte yavaş yavaş delirme noktasına geliyoruz ve o özgürlüğüne kavuşunca onun sağ kolu misali yollara düşüyoruz. Bir dedektif misali parçaları birleştirerek düşmanımıza yaklaşıyoruz. Yıllardır biriktirdiğimiz hırsımızı yumruklarımızdan fışkırtarak devam ediyoruz yola. Özene bezene bestelenip seçildiği her halinden belli olan müzikler, filmin görselliğini harika etkileyen kamera hareketleri ve kadrajlardan buram buram yükselen kalite kokusuyla Oldboy’a daha da bağlanıyoruz.

Buraya kadar her şey, kaliteli bir yapımın halkaları şeklinde… Fakat Oldboy’un benim gözümde bir başyapıt olmasının sebebi, cinsellik ve şiddeti fütursuzca, tüm çıplaklığı ve gerçekliğiyle izleyicinin suratına afilli bir sille vururcasına kullanması. Bırakın filmi, realitede düşünmesi bile mantık sınırlarını zorlayacak öğeler, hikayeye o kadar ustalıkla yedirilmiş ki, final sahnesinde insanın nefesinin daralmasına sebep olacak sekanslar, birer resitale dönüşüveriyor. “Yok artık daha neler” nidaları eşliğinde bağrınıza uçan tekme yemişe dönüyorsunuz.

Henüz izlememiş olanlar muhtemelen abarttığımı düşünecekler. Bir eleştiride bu kadar methiye düzmenin anlamsız olduğunu savunacaklar. Fakat Oldboy’un güzelliği, başka hiçbir senaristin işlemeye cesaret edemediği kavramları izleyiciye yaşatması ve tüm bu iğrençliği ustaca kotararak sağlam bir seyirliğe dönüştürmesi. Oldboy öyle bir film ki, ya ondan ölesiye tiksineceksiniz, ya da hayatınızın filmlerinden biri olacak, ortası yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder