04 Şubat, 2011

Salt (2010)

Baş kahramanın tek başına onlarca adamı yere serip öldürmesini, tek başına abartılı işler başarmasını her zaman yapmacık ve saçma bulmuşumdur. Yalnızca süper kahraman filmlerinde hazmedebileceğim bu faktör, maalesef çoğu Amerikan aksiyon yapımında karşıma çıkıyor. Her konuda uzman olduğu söylenen baş kahramanımız tek başına planlar yaparak etrafı kan gölüne çevirir ve izleyiciden bu kahramanın hakikaten profesyonel bir ölüm makinesi olduğuna inanması beklenir. Kimse kusura bakmasın ama ben bu numaraları yemiyorum artık. Çocukluğundan beri casus olarak yetiştirilmiş bir kadın, tek başına üst düzey güvenlik önlemlerini aşarak kusursuz bir suikast gerçekleştirecek ve ben de bunu hemencecik hazmedip filme övgü dolu sözler yazacağım ha! Daha çok beklersin Angelina…

Tamam kabul ediyorum bu kadar da rezalet bir filmle karşı karşıya değiliz. Belki de ben realizm manyağıyımdır bilemiyorum ama Salt benim gözümde ancak vasat bir aksiyon değeri kazanabildi, o da Angelina’nın hatrına… Başarılı ve kendini kanıtlamış bir CIA ajanı olan Evelyn Salt, bir itirafçının kendisini Rus ajanı olarak suçlamasından ve yakın zamanda Rusya başkanını öldüreceğini herkesin içinde açıklamasından sonra Salt çareyi kaçmakta buluyor ve hem diğer karakterler hem de biz izleyiciler Salt’ın aslında kim olduğunu filmin sonuna kadar öğrenemiyoruz. Kamyon tepelerinde, yüksek binaların pencere pervazlarında hoplayıp zıplayarak ölümüne bir kovalamaca eşliğinde Salt, onlarca güvenlik görevlisini yere seriyor, sürekli sürprizler, şaşırtmacalar filmin devamlılığını ve sürükleyiciliğini ayakta tutuyor ve izlenebilecek kalitede bir aksiyon filmi ortaya çıkıyor.

Salt’ı klasik aksiyon kalıplarından ayıran özelliği parmak basılmamış konulara değinmesi, Rusya-Amerika düşmanlığının altını deşmesi ve bütün bu tantanayı yıllarca planlanmış bir komplo olarak seyircinin önüne sürmesi. Buraya kadar her şey güzel fakat senaryo beni hiç tatmin edemedi. Koca Amerika başkanının ağzından dökülen çocuksu savaş sözcükleri, Beyaz Saray’ın güya dillere destan olan koruma sisteminin bir-iki kişi tarafından alaşağı edilmesi, Rusya başkanının beceriksiz korumaları beni filmden soğutan etkenler oldu. Bütün bunlara rağmen Angelina Jolie’nin yüksek performansı bu saçmalıkları kapatacak güçte. Angelina, aksiyon filmlerine ne kadar yatkın olduğunu bir kez daha ispatlamış.

Salt’ı çok sevmeyişimin bir diğer nedeni de Evelyn Salt’ın karakteri hakkında derinlik kurulamaması. Flashback yöntemiyle ara ara çocukluğuna kadar iniyoruz fakat bu sahneler inandırıcılıktan o kadar uzak kalmış ki, Salt ile duygusal bir bağ kuramadım açıkçası. Hal böyle olunca onun kurtulması veya ölmesi benim için bir anlam ifade etmedi. Damdan düşer gibi Salt’ın ajan kimliğini öğreniyoruz fakat, kişisel ve duygusal özellikleri o kadar arka plana atılmış ki izleyici başrol oyuncusuna bir türlü bağlanamıyor, en azından ben bağlanamadım.

Türün sevenleri tarafından zevkle izlenebilecek bir yapım Salt. Fakat ne aksiyon sinemasına taze bir soluk getiriyor, ne de başından sonuna kadar izleyiciyi diken üstünde tutmayı başarabiliyor. Birçok faktörün harmanlandığı film, eğlenceli bir Pazar gecesi sineması olabilir fakat yüksek puan almayı hak etmeyen, izlenip unutulan çerezlik bir yapım. Angelina Jolie hayranları ve aksiyon tutkunları büyük bir keyifle izleyebilirler fakat sinema sanatından ayrı bir tat, ayrı bir güzellik ve özgünlük görmek isteyen yetkin sinefiller aradıklarını pek bulamayacaklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder